Sadrazam Ali Paşa Caddesi’ne girip Rum Ortodoks Patrikliği’ne varılıyor. Daha önceki bölümlerde de sözettiğimiz gibi Türkler’in İstanbul’u alışından sonra Patrikhane birkaç kez yer değiştirmişti. Buraya 1601’de yerleşti. 1941’de yandı ve geçen yıllarda aslına uygun olarak yeniden yapıldı. Patrikhane kısmen ziyarete açıktır. Basamakları çıkınca kapalı bir kapı göreceğiz. Bu kapı 1821’de Osmanlı’ya karşı Yunanistan’da bağımsızlık hareketi başlayınca, Patrik’in isyanın kışkırtıcılarından sayılıp burada idam edilme sinden beri kapalı tutulmaktadır. Soldaki kapıdan Aya Yorgi Kilise si’ne geçiliyor. Rum Ortodoksların değerli kutsal eşyaları ve Patrik tahtı burada korunuyor. Sağ tarafta üç azizenin tabutları bulunuyor. Bütün dünyada on kadar kaldığı bilinen mozaik ikonlardan üçü burada korunuyor. Daha önce başka kiliselerde bulunan bu ve diğer bazı kutsal eşyalar çalınma tehlikesine karşı Patrikhane’ye toplandı. Rum ortodoks inanışına göre İsa’nın gerildiği çar- mıh da burada bulunuyor.

Fener Rumlar’ın ağırlıklı olarak yaşadıkları zengin bir semtti. O dönemden kalma güzel evlerden bir kısmı ayakta. Fener’de denize sırtımızı dönüp yukarılara baktığımızda
Hali, Boğaz ‘n tek Böyük körfezidir. Bakmayın Bugün böyle kirli olduğuna ve pis kokfuğuna, bir zamanlar od “Alm Boynuz”du.
biir bina azmanı görürüz. Burası halen öğretimi sürdüren Fener Rum Lisesi’dir, ama yapının büyüklüğüy le öğrenci sayısı hiç uyumlu değildir. On kadar öğrencisi var. Okulun biraz altında İstanbul’da halen ibadete açık tek Bizans Kilisesi Maria Mouchliotissa (Moğollorın Meryemi) var. Bu Maria İsa’nın annesi değil, Bizans’ın Moğol Sarayı’na gelin gönderdiği ama o arada Hülagu Han öldüğü için oğlu ile evlenen, kocası öldürülünce de İstanbul’a dönüp rahibeliği seçen talihsiz kadın.
Patrikhane’nin iki-üçyüz metre ötesindeki demir döküm kilise de Bulgar Ortodoksların. Kilisenin bütünüyle Bulgaristan’da dökülüp bu- raya monte edildiği rivayet ediliyor.
Bu kilisenin hemen yakınında restore edilmiş eski bir konakta Kadın Eserleri Kütüphanesi var.
Bu bölgede birbirine çok yakın olarak cami, Rum ve Bulgar Ortodoks, Ermeni Ortodoks ve Gregor yan kiliseleri, Yahudi Sinogogu’nu bir arada görebiliyoruz. Bu da Osmanlı İmparatorluğunun kimi tersine örnekler olsa da çok dinli, çok milliyetli olmaya bağlayabileceğimiz hoşgörüsünün örneği sayılabilir.
Fener’den sonraki semt Balat Ispanya’da yaşayan Sefardim kolundan Yahudiler’in Engizisyon zulmünden kaçarak geldikleri İstanbul’da yerleştikleri semtti. Çoğu İsrail’e göçtüğü için Balat’ta bugün bir avuç Yahudi yaşıyor.
Balat’tan sonraki semt Ayvansaray’dır. Daha çok Türkler ve kısmen de Çingeneler otururlardı. Ardarda dizilen bu semtlerin sokaklarında dolaşıldığında ayakta kalan yapılardan farklı toplulukların zenginlik sıralamasını da anlamak mümkün. Yahudiler o zaman şimdilerde olduğu gibi en zengin değillerdi.
Sinan’ın olduğu söylenen İvaz Efendi Camisi günümüze pek bir şey ulaşmayan Bizans Blakherna Sarayı’nın terasına yapılmış. Bu te- rastaki bir kapıdan Bizans’ın Anemas zındanlarına iniliyor.
0 Comments